“İnsan kısmı bir misafirhane,
Her sabah yeni birisi gelir.” demiş Rumi...
Bu her dönemecinde hayrete düştüğüm hayatta son birkaç günüm gelen öfke, bıkkınlık, yorgunluk, gözyaşları, üzüntü ve tahammülsüzlüktü.
Onlar gelip giderken, kiminin yanısıra gelen düşünceleri gördüm.
Kimini yalnız göğüsledim, ağladım, uzandım kaldım.
Kimi duyguma sebep olan durumları görüp, yeni önlemler aldım.
Birkaçını sevgilimle konuştum. Birazını dostlarımla.
Bazı duyguların sebebi acım değil, ortak acılarımızdı.
Ortak acılarımızla oturdum. Acılarımızın kaçınılmazlığı yüreğimi burktu.
Bazı anlar oldu ki, bütün dirençlerimin, küfürlerimin, isyanımın ötesinde ince bir tül gibi oldum, rüzgar gibi geçti her şey sinemden.
Bazı anlarsa tanık olduğum ve haksız, adaletsiz bulduğum onlarca şey geldi çöreklendi göğsümün üzerine.
Misafirhanede oturduk.
Artık beni hasta etmeye başlayan fiziksel bitkinliğim.
Yakınımda, çok sevdiğim insanların acılarının yüreğimdeki sızısı.
Birilerinin bir anlık kararıyla değişiveren okul, iş, ev düzenlerimiz.
Bitmeyen ve katlanarak artan belirsizliğin yarattığı adrenal yorgunluk.
Aşktan düştüm, beşerin dertlerinde salındım.
Sonra baktım aşk da beşer de bir.
İşte bu yılgınlığın ta kalbinde duruyor aşk.
Çaresiz uyandığımız sabahlarda,
Bitmeyen yorgunluklarda,
Apansız kayıplarda.
Her yerde duruyor aşk.
Dirençte. Kabulde.
Ter kokusunda. Gül kokusunda.
Yeni açan goncada. Kurumuş, dökülen yaprakta.
Gözyaşının tuzunda. Kahkahanın sesinde.
İnsan oluşun her durağında,
Doğumda, ölümde, sarılışta ve vedada,
Bu hallere zaman vererek, kucak açarak,
Bu hallere yoldaş olarak, ve belki niyahetinde razı olarak
Aldığımız her nefes, hep aşk.
Her sabah yeni birisi gelir.
Kimi sabah gidip kapıya bakacak gücün olmaz.
Kimi sabah delikten bakar geri gidersin.
Kimi kapıyı açar bir bakarsın, geri kaparsın.
Kimi bir süre içeri buyur edersin.
Kim zaman kapıyı açık bırakırsın, gelir, giderler.
Hepsi tamam. Hepsi aşk.
İnsan kısmı bir misafirhane.
Sende bu sabah hangi misafir var?
Kalbimle