Kendiliğinden beliren düşünceler üzerinde doğrudan hiçbir etkimiz yok.
Sudaki kabarcıklar gibi beliren, ağacın yaprakları gibi kıpraşan duygular da beden-zihinde kendiliğinden ortaya çıkıyor.
Hepsi bir insan bedeni ve yapısının doğası, hediyeleri.
Kimliklerimiz, doğduğumuz andan itibaren etrafımızda örülüyor; ismimiz, sıfatlarımız, rol ve aidiyetlerimiz bir sarmaşığın ağacı sarması gibi bizi içten dışa sarmalıyor.
Köklerimizden bize yansıyan etkiler, tıpkı genlerin yüz biçimimizi, ten rengimizi belirlediği gibi, yaşam şemalarımızı, meta duygularımızı oluşturuyor.
Tüm bunlar insan olmanın, bu formda, bu varoluşta ifade bulmanın çokça gizemli doğası.
Bizi uykuda tutan ise, düşünce, duygu ve kimliklere olduğu gibi inanmak, kapılmak. Dikkatimiz ve enerjimizle bunları besleyip, kendimizi bunlardan ibaret sanmak. Yani bir deyişle, yanlış-özdeşleşme.
Uykuda, kendimizi roller, biçim, hikayemiz sanıyoruz. Eylem, yönelim, tepkilerimiz, bu özdeşleştiğimiz hallerden otomatik doğuyor.
Peki uyanmaya, sahici yaşamaya özlem duyuyorsak?
Evet yol uzun, ve aynı anda yol şu nefeste.
Yol bir ömür boyu, ve uyanmak tam şu anda.
Benim anladığım; uyanmak, önce şu ana uyanmakla başlıyor. Şu canlı, gerçek anda ne olmakta? Şu ana nezaketle tanık olmak, bir kapıyı aralar.
Otururken oturduğumuzu, canımız yanarken acımızı, yudumlarken kahvenin kokusunu, bakarken suyun rengini, içerde bedenin nefes alışı ve verişini, zihni dürtüp meşgul eden düşünceleri fark ederek başlarız.
Düşüncenin gelişigüzel ve kendiliğinden doğasını fark ettikçe, bu rastgele yansımaya bir kıymet vermemeyi, enerjimizi akıtmamayı, onu çok da ciddiye almamayı deneyebiliriz. Hangi düşünceyi büyüteceğimizi, ona yönelip dikkatimizle besleyerek kendimiz seçebilriiz.
Düşüncenin kendiliğinden bir gücü yok. Gücün kaynağı dikkatimiz.
Bunu idrak etmek, buna her gün tanık olmakla mümkün.
Bu kaçınılmaz doğaya anlayışla, sadelikle, ve sahici bir uyanma niyetiyle tanık olarak.
Peki sen, uyanmak istiyor musun?
Hayatında tekrar eden, ıstırap duyduğun döngülerden, zihnine cırt cırt gibi yapışan fikirlerden özgürleşmek özlemin var mı?
Her şeye, bir mesafeden şahit olmaya gönüllü müsün?
Emin olduğun bakış açılarının dağılıp dökülmesine rızan var mı?
Herkese ve her şeye bonkörce dağıttığın vaktinden, kendine 20dk olsun, sessizce oturmak ve tanıklık etmek için ayırmaya hazır mısın?
Gün içinde 1-2 dakikalık duraklamaları, durup “şu anda ne olmakta?” Görmeyi, işitmeyi, hissetmeyi, zihnin hipnozundan sıyrılıp hayata bakmayı denemeye karar verir misin?
Başlamak, an meselesi.
Ve o an, işte tam bu an.
Tavır ve yöntem olduklça basit,
Ama zorla olacak iş değil.
İçinde, bu yolu yürümeye ateş var mı?
Bu küçücük adımlarla başlamaya yüreğinde bir özlem var mı?
Tüm soruların başında, bence hep şu var:
Sen, sahiden, uyanmaya gönüllü müsün?
Hadi, hazırsan cevabını yaz.
Yazarak, kendimizi duyarız.
Kendimize söz verebiliriz.
Kalbimle